that girl

12.
1966-71 yılları arasında oynamış amerikan tv dizisidir. sex and the city den önce bu vardı. carry den önce ann marie vardı. o yıllarda kadının asli görevi zannedilen evlilik ve eş olma hali yerine, hayallerinin peşinden gidip, oyuncu ve model olarak new york'da tek başına tutunmaya çalışan bir genç kadının hikayesidir. zamanında son derece popüler olmuş, kadın ve feminizm söylemiyle farklı bir duruş sergilemiştir. bir diğer güçlü yani ise, modaya yön veren dizide karakterlerin giydiklerinin, stillerinin izleyiciler tarafından çok yakından takip edilmiş olmasıdır.
yapımcılar tarafından, dizinin kostüm masraflarının zamanın belçika ülkesinin yıllık bütçesi kadar olduğu belirtilmiştir.
günümüzün trendleri açısından da harika parçaların görülebileceği bir dizidir.
ayrıca amerikanın kadın haklarında nerden nereye geldiğine dair ilginç tarihi dipnotlarla dolu önemli bir yapımdır.

(24.10.2010 01:20 ~ 29.10.2010 02:44)

bir kadının gülüşüyle hayat bulmak

5.
bir kadının gülüşüyle hayat bulmuş olan sevgili erkek,
lütfen amerikalılar gibi davranıp bulduğunuz o güzide yerdeki hayatı sömürmeyiniz.
bu tatlı cümleciği aynı tatlılıkla yaşayınız.
bilin ki o kadının gülüşüne sebep sizsiniz ve aynı kudretle ağlatabilirsiniz de, itinayı elden bırakmayınız.
gülüşünde hayat bulduğunuz kadına, hayatta gülüş bulma fırsatları veriniz.
aşk bunun içindir.
bulduğunuz hayatı bilinçli kullanınız.

(19.08.2010 01:56 ~ 01:58)

slumdog millionaire

230.
hintli kardeşlerimizden bazıları bu filmi beğenmemiş. özelikle filmde başrol oynayan yoksul kesimin tepki olarak filme gitmediği yönünde haberler okudum.
güldüm tabi.
o insanların o filme gitme imkanı var mı acaba önce onu düşünmeli. ayrıca bu filmi onlar zaten hayatlarında yaşıyorlar, film o hayatlara doğmamışlar için.
gelelim milli duygularla filmi beğenmeyen hintli abla ve abilerimize. ne zaman böle bi durum olsa hemen empati yaparım. fakirlik, yoksulluk, mafya ve pisliğin olduğu ülke olarak gösterilen benim ülkem olsaydı. yani, bu film türkiye de geçseydi..
şimdi düşünelim, hindistanda fakirlik var mı? var, mafya var mı? var, pis olduğunu her giden dönüşünde yarım saat anlatıyor zaten. peki hindistan bunlardan ibaret mi? büyük harflerle; hayır.
işte beğenmeyen hintli kardeşlerimin anlamadığı şey bu.
empatiye geri dönelim. türkiye yi ucundan bucağından kakalayan filmler için bizim de anlamadığımız şey bu.
bir çok insan, sözlük yazarı, okuru, çaycı bu filmi beğenecek sonra biri "abi hintliler filmi beğenmemiş" dediğinde "yaaa olur mu çok güzel filmdi" diyecek.
hintliler dünyanın dört bir yanında ses getiren bu güzel filme konu oldukları için negatif değil pozitif etkilenecekler aslında..
zaten esere konu olan şey senin topraklarında yaşanabilitesi olan birşeyse ağzını açamazsın ki. film bu, hikaye..
bunu kötü niyetle özellikle yapıyorlar olsa bile, onun kötü niyetini anlatmak için harcadığın enerjiyi mevzu bahis şeyin düzelmesi için harcamak daha manalı.
biz de dünyanın dört bir yanında ses getiren bir filme konu olursak "ya ama türkiye yi kakalı göstermiş" gibi şeylerle gelmeyin.
aynı mustafa gibi, aynı orhan pamuk'un nobeli gibi -ki haz etmem pamukçuğumdan-, aynı bilmemne gibi..
(21.02.2009 00:57 ~ 01:12)

kıro kız

62.
en önemli özelliği temiz olmamasıdır. hatta biraz pistir. her pis kıro değildir ama bir kıro biraz pistir.
pis değilse kıro da değildir..
sonra böle bi ortadan manasızca sapış vardır hallerinde.
üstünde eğreti duran bir maskülenlik olabileceği gibi eğreti duran bir kokoşluk da olabilir.
ama her iki tip de illaki pistir biraz.
büyük ihtimalle çok iyi anlaştığı erkek bir akrabası vardır. 1. den başlar 5. göbekten kuzene kadar gider bu. olmadı çok yakın bir ahbabın/komşunun vs. oğludur.
ondan büyük olan bu kimseyle çok iyi anlaşırlar, aile ortamlarında, bayram, tatil, misafirliklerde.
okuldan arkadaşları mutlaka tanır o abiyi.
flörtöz bi ilişkileri vardır ve "abi" kendi klasmanından olaya bakıp kızın bu biraz pis halini normal bulur.
elini beline atma kapasitesi de oldukça yüksektir.
bir ezik kıro olamaz. ezikse kıro değildir.
ve o carcarlarken beline attığı elini de yıkamamıştır bütün gün, hatta beli de sabun göreli bir hayli olmuştur.
çünkü kıro bi kızdır ve biraz pistir.
pistir.

(05.03.2010 22:08 ~ 22:17)

düğün

100.
nihayetinde bir törendir. ama sayısız parametre içeren bi tören. paylaşmak üzerine temellendirildiğinde çok hoş bi gelenektir de ama showbiz e dönüştüğü an, aşk kavramından bir o kadar uzaktır.
bazen olmasın bazen olsun dediğim bi şeydir. olsun ama böle ilkokuldaki doğumgünleri organizasyonlarının heyecanı içinde olsun, öylesine öz olsun istekler, öylesine mutlu etsin her şey..herkesi beynimden çıkarabiliyim, sadece ikimiz için olsun. şöle bi uğrayalım o kalabalığa sonra gerisi tenha olsun, kompakt olsun... halay başı olsun ama en son 11 yaşımda gördüğüm biri olmasın.
senle bir ev paylaşmanın önkoşulu olmasın.
bi kısmı olsun bi kısmı olmasın.
kalabalık bi masada güzel tatlı sohbet eder gibi olsun, çiçekler olsun ama sonra solmasınlar.
yeşilçam köşklerindeki gibi olsun. telim olsun duvağım olsun, derdim, tasam olmasın. sen ol ben olayım, çok biz, az onlar olsun. düğün, düğün olsun.

(24.05.2008 02:26 ~ 02:30)

muzo

86.
bir "insan"ın adıdır. kendisini dinleyerek geçirdiğim ergenlik yıllarım beni daha iyi bir insan yapmıştır.
özürlü değil engelli demek, sürekli okumak okumak kültürlü olmak, gazete okuma alışkanlığı edinmek, daha da temiz bir insan olmak, klasik müzik, eğitimin önemi, ince espri yapabilmek, dürüst ve açık olmak, kimsenin vermeyeceği cinsel sağlık bilgileri, aşkın yüceliği ve kutsallığı, yaratıcı ve orjinal olmak, türklüğümüzü, kültürümüzü, bu toprakların bütün milletlerini, bütün inançlarını daha çok fark etmek ve önemsemek, dosta daha da çok sarılmak... bana olduğu gibi eminim daha bir çok dinleyicisine, sadece belden aşağı espri yapan bir radyo programcısı olmadığını, anlatmak istediği bir şeyler olduğunu anlayabilen, anlamak isteyen bir çok dinleyicisine, öğrettiği, aktardığı konuların yalnızca bir kısmıdır.
o söyleyince daha yapılası daha bir yakın oldu herşey, benim ben olmama çok faydalı katkıları oldu sağolsun.
sesi en kaoslu, ev ortamından kaçıp odaya sığınılmış yıllara arkadaş oldu, dost oldu.bir abim yoktu onu abim yerine koydum..

(22.03.2006 02:24 ~ 07.08.2008 14:05)

iclal aydın'dan tuna kiremitçi'ye veda busesi

39.
sevmeyi bile kendi yüceliğine bağlayan insan iclal aydından, mürekkep yerine tükürükle yazılmış bir kendini güzellemedir. yine ve yine harika, yüce gönüllü, nesli tükenmiş, cüzdan bulunca polise götüren insan, sevgi yumağı iclal aydın kadını... (bu noktalar senin için, biriktir onları)
ve yüzde97sinin hep iyi niyetinden kaybettiği ( kaynak (bkz: zaytung) türk kadınlarına yönelik duygusal şiddetle şey eden türk erkek.
ve üç nokta... belki de altı ... ... kim bilir çello çalanlarla birlikte dokuz belki... ... ...

(14.04.2010 11:05 ~ 11:09) #18764669

the o.c.

520.
ilk yayınlanmaya başladığında çok dalga geçmiş olduğum dizi. ama sonra utandırdı beni ve çok önemli bi yer aldı hayatımda kendisi.
özellikle seth ve summer ın karakterlerinin stilleri ve hayatı sorgulayışları çok "içim"dendi. monolog yaşadığın birer arkadaş sanki ikiside. ne garip..
ayrıca dizinin senaryosu son derece başarılıydı, görüntüler ve özellikle müzikler çok kaliteli ve yerindeydi. oyuncuların harikalığını da eklemek lazım.
bu geyikleri geçtikten sonra bu dizide sevdiğim ama özellikle çok sevdiğim iki nokta;
kanbağına bakılmaksızın insanların aileden biri gibi görülmesiydi. özellikle seth ve ryhn ın arkadaşları -ki ryhn bunun en belirgin kanıtı- sanki o evin çocukları gibi, inanılmaz bir hoşgeldin ile kucaklanıyorlar, sorunlar ve sıkıntılar onlardan köşe bucak kaçırılmıyor, misafirlik tabaklar aceleyle masaya dizilmiyordu.
benim evim senin evin, hep beraber büyük bir aileyiz..
o ailenin bir parçası oluyorlar her şeyiyle. arkadaşlar eve geldiğinde hep beraber o an bir aile toplantısı gibi samimiyetle yaşanıyor, her türlü sıkıntıda kapısı herkese açıktı o evin, süresiz olarak.. en çok zevk aldığım buydu bu diziden, hayallerimde de böyle bir ev olduğu içindir belki.
ve diğer bir nokta, bu hoşgeldin havasının en yoğun muhatabı olan dizinin gençleri aynı zamanda çok da ciddiye alınıyordu. ne düşünüyor, napıyor, seçimleri, hayalleri, söledikleri öylesine umursanıyordu ki, kıskanmamak elde değildi.
gençlerin ve varlıklarının bu denli ciddiye alınması da bu dizinin çok zevkli bulduğum yönlerinden biriydi. belki de böyle bir yetişkin olabilmeyi hayal ettiğim içindir.
gençlerin konuştuğu, tüm sevilenlerin gönülden bir yer verildiği ve "kanına bakılmaksızın" gerçekten aileden sayıldığı bir evdi...

(21.09.2007 19:19 ~ 19:29) #11221618

cartel

105.
bu grubun türkiye müzik tarihindeki en ilginç "olay" olduğu söylenebilir. zira cartel bir grup olduğu kadar bir olay haline de gelmiştir.
fakat işin garip tarafı, kırk yıllık rapçiler, kırk yıllık türkçe müziğe prim veren insanlarmış gibi tüm ülkenin bu müziği benimsemesi fakat sonra bir anda herşeyin eski haline dönmesidir. sanki zaman makinasından bir ekip geldi, süper harika ürünlerini dinletti ve gitti. giderken men in blackde ki hafıza silen flaşı çaktılar piyasanın beynine. tamam onlar dağıldılar da, yaptıkları müzikler hala ortada, ürünleri de uçup gitmedi ki piyasada mirasları kalmasın.
çok şaşırtıcı, sanki onlar hiç olmadı, sanki o müzikler dünyamıza ve ruhumuza hiç tınlamadı..
saat 12 oldu her şey eski haline döndü.
ve yıllaaar yıllaaar öyle geçti, ta ki 3-5 sene öncesine kadar.
almanya nın bize yaptığı bir güzellikti cartel..
yine de kimbilir nerelerde kimlere neler kattılar, kaç milyon kişisel tarihe yazıldılar, ruhlarda bir izleri var..piyasayı siktir et..

(17.06.2009 02:20 ~ 02:32) #16343183

sigarayı bırakmak

390.
rüyada sürekli sigara içirten bir süreçtir. gariban bünye ne yapsın hep yaptığı bişey birden kesilince sapıtıyor biraz. gerçi allah razı olsun bilinç altımdan rüyamda içince şöle bi ohhh iyi gelio valla.
olay bir daha hiç sigara içmeyecek olmayı kabullenmede kilitleniyor.
herhangi bir konu için kişisel gelişim kitapları okumak yerine -eğer okuyanı varsa- sigarayı bırakın..bu deneyim/başarı çok daha etkili oluyor insanın gelişimi üzerinde, çok yönlü bir etki..
şöyle de bir komplo teorim var, bence sigarayı bırakmak ve bunun bağımlılık hali biraz da bilerek ve istenerek abartılıyor. çünkü sigara endüstrisi ile yarışacak kadar sigarayı bırakma endüstri de büyümüş durumda. kolay bir olay değil ama sizin tek başınıza, hiçbirkimsenin yardımı olmadan ve hiç bir ürünü kullanmadan bırakamayacağınıza inanmanızdan para kazanmak isteyen insanlar, kurumlar, şirketler var.

(07.01.2007 01:30 ~ 01:36) #10443585

sevgi duvarı

11.
küçük yaşlarda gönül bağı kurarak elime aldığım ve tekrar tekrar okuduğum ilk yetişkin kitabı. her yaşımda okudum, her seferinde başka bir kitaptı okuduğum.
sonra büyüdüm ben biraz, datçada bademler yetişti en lezzetlisinden, yolum düştü bigün oralara. duydum çocukluğumun 'adam'ı, şiir okuyuşunda başka tadlar bulduğum 'savaşçı' datçadaymış. bir cennet köşede içindeki cehennemle savaşırmış. heyecanlandım 'baba beni götür' dedim olmadı, varamadım. bir elini öpseydim demeye kalmadı, 'adam'ın teni toprağa değdi. ağzımda bademin tadı, yağmur yağdı..gözlerimi kapadım, sevgi duvarının kapağına asılı bir çiçek vardı, aldım gözlerine kapadım... içimden.

(03.09.2004 10:02 ~ 06.11.2008 13:59) #5595714