roland girtler

1.
viyana üniversitesi sosyoloji kürsüsünde profesördür kendisi. çok önemli, değerli ve farklı bir sosyologdur. kendisi meslektaşları arasında da "farklı" olarak değerlendirilmektedir. olması gereken gibi bir sosyologdur; anlaşılmamaya değil anlaşılmaya çalışmaktadır. hedef kitlesi akademik camiadan ibaret değildir, merak duyan herkestir.

"ero-epik konuşma/mülakat" ve "balkon sosyologları" terimleri kendi araştırmaları sonucunda ortaya koyduğu özgün kavramlarıdır.

(13.05.2006 01:46 ~ 06.02.2008 01:01)

chav

19.
ingilizce sokak dilinde; orta sınıfımsı, genç, erkek, ergen bir çeşit ingiltere kırosunu belirtmek için kullanılan tabir. (kadını chavette)

bazı karakteristik özellikleri şöyle açıklanmıştır;

hiçbirşey yapmaz halde, boş boş otururken,
gruplar halinde,
fastfoodçuların önünde, park alanlarında veya sokaklarda vakit geçirirler.
kavga çıkarmaya meyilli, terörize bıçkın tiplerdir.
sokak kültüründen gayrı bir kültürleri pek yoktur.
orjinal ingilizceyi "telaffuz etme riskine girmeyip", çok az sözlük kelimesi dışında, kendi uydurdukları dağarcıkla konuşurlar.
adidas, nike, burberry gibi markaların reklam direği gibi giyinirler.
muhtemelen yamuk duran bir baseball şapkaları vardır.
altın rengi, madalyon kıvamı, kalın zincirli kolyeleri vb. vardır.

ingilterenin kanayan yarasıdır diyelim o zaman.

(10.05.2010 07:13 ~ 07:16)

conway's law

1.
bir yaratıcılık süreci sonucunda ürünler üreten kurumların, bu ürünleri üreten çalışanlarıyla olan çok güçlü bağına işaret eder.

melvin conway (programcı olduğundan olsa gerek) bu kabulünü, sistem tasarımı yapan şirketlerin yaratıcı ekibinin iç iletişimi üzerinde konumlandırır.

sanıyorum bu özel konumlandırma, böyle şirketlerde birden fazla kişinin katıldığı üretim süreçlerinin karmaşıklığı ve değişken fazlalığından kaynaklanıyor.

bu kabüle göre kişilerin kurduğu iç iletişim direkt ürüne yansıyor. diğer bir deyişle, ürün bu iletişimin şekillendirdiği bir süreçte tasarlanıyor.

sadece bir son kullanıcı olarak, bu sektörden kapsamlı bir örnek vermem çok güç. fakat, yine de kavramın pratiğine denk gelebilecek bir şekilde, conway abinin "vat dı fak aryu tolking ebout" diye tepki vereceği şöyle bir benzetme yapabiliriz;

bir prodüksyon ekibi: sanat yönetmeni, yönetmen ve fotoğrafçı olsun.
misal, elma daha çok yensin diye afiş yapacaklar.
sanat yönetmeni yeşil elma kullanalım diyor.
sonra fotoğrafçı yaptığı çekimlerde, bu elmayı beğenmiyor ve ekiple fikrini paylaşıyor.
bu sırada yönetmen, aslında daha iyi gideceğini düşünmesine rağmen, renk masterı yapmış sanat yönetmeni onu ikna etmiş olduğu için vazgeçtiği kırmızı elmayı çekelim diyor.
elma şekeri fetişi olan fotoğrafçı da hemen atlıyor.
sanat yönetmeniyse "aslında kırmızı da olur" diye düşününebilitesi varken, fotoğrafçının daha önce başka bişey için çektiği kırmızı elma fotolarını görmüş ve beğenmemiş olduğundan, onun iyi fotolar çıkaramayacağını düşünüyor ve ok vermiyor.
sonuçta ekip sarı elma da karar kılıyor.

burada esas ayırıcı nokta, bu üç insandan biri gitse ve yerine başka biri gelse sonucun değişeceğidir. çünkü başka insanlar başka iletişimler, ilişkiler kuracak ve bu durum ürünü etkileyecektir. misal, ekipte başka bir fotoğrafçı olsaydı kırmızı elmada karar kılınabilirdi.

tespitçi melvin kendi sektörüne dair ortaya koymuş olsa da, aslında diğer bir çok tasarım üretim ortamı için de kabul görebilir.

bu kabulden yola çıkarak şöyle de diyebiliriz;

bir şirketin ürünü gibi görünen/algılanan tasarım ürünleri, direkt o kişilerin hayat deneyimlerinden doğan bir sonuçtur.
yani

şirketler yoktur, tasarımcılar vardır.

*bir daha bilgisayarınızı açarken bunu bi düşünün derim.

(08.03.2010 21:25 ~ 21:30)

dahi anlamına gelen de

125.
sevgili dahi anlamına gelen d,

seninle tanışıklığımız biraz geç oldu biliyorum, malesef...
sen ilk ziyarete geldiğin gün ben sınıfta değildim sanıyorum.. ondan sonra da bi türlü denk gelemedik, aynı sınıfa düşmedik hiç senle. lisede sen ts seçtin zaten koptuk iyice.

ben de merak etmedim seni hiç. bi açıp bakmadım hakkında yazılanlara.
bu gelişemeyen dostluğumuzdan ilkokul hocam rezzan hanımı sorumlu tutuyorum. benimle layıkıyla ilgilenmedi hiç. varsa yoksa derste konuşmayın.. "-tufanla konuşma" der dururdu. sonra olmadı mı çat! eline cetvel.

neyse dağıtmıyım mevzuyu..

bu mektubumu senden özür dilemek için yazıyorum. sana özerkliğini vermediğim her cümle için özür dilerim.

seni kale almam çok eskiye gitmez. kazık kadar halimle, 2000'li yılların başında burcuyla tanışıklığımdan hemen sonradır.
ama sonra çok seviştik biliyorsun, da lara kadar geldi iş. çok geliştim inan.
buralarda da görürsün seni hırpaladığım eski entarilerimi. yapışık yapışık kalmışsın... üzülüyorum gördükçe.
işin ne editle deme ama bana, işim çok. ben de hayatta kendimi ayrı yazabilmeye uğraşıyorum..

neyse yani,
bu mektupla gönlünü almış olmayı umuyorum.

iki tarafı denizlerle kaplı huzurlu, serbest günler diliyorum sana.
yüzün hiç silgi görmesin.

-e lerinden öperim.

nik.
(10.03.2010 10:02 ~ 10:10)

hepimiz ermeniyiz

108.
yazılı pankartının arkasından yürüyenlerin hoşgörüsüne muhtaç kalmış bir slogandır.
hepimiz ermeni miyiz? yoksa hepimiz komşu, vatandaş, kardeş miyiz?

yine duygusallığımıza kapılıp uçlara uçuyoruz..
bizler ne rahmetlinin katiliyiz, ne de ermeniyiz.

bizler türkiye ermenileri ile vatandaşız, vergidaşız..
türkiye ermenilerinin doktoruyuz, esnafıyız, ev sahibiyiz, lise arkadaşıyız, çöpçüsüyüz, mühendisiyiz, dert ortağıyız.. onlarda bizim..

ve maalesef eminim ki bir başka millet böyle bir sloganın arkasından yürüyebilecek cinsten değil..eğer öyle olsaydı bu gün ne dünya ne de türkiye bu halde olurdu. ve ne de benim bu slogana bu yorumu yapmam gerekirdi..

sürreel sloganları bir kenara koyup, hızla toplum bilincindeki "biz" olma duygusunu yaymalıyız, bu duyguya sahip olmayanları dışlamalıyız, hem türk hem ermeni olanlarını ve bunu diğer bütün "az olanlar" için yapmalıyız. ermeni, kürt, alevi.. hepsi için topraklarımıza ekilmeye çalışılmış ve maalesef yer yer filiz vermiş cehennemlik duyguları yok etmeliyiz.

hepimizin ermeni olması değil, hepimizin saygılı ve düşünce özgürlüğüne inanan kişiler olması rahmetli hrant dink in ölümünü engelleyebilirdi.. ve daha çok insanın, türklere karşı milyarlarca kanser kütlesi yaratacak kadar büyük nefretleri yüzünden, kirliliklerin en adilerine bulanmaması bu cinayeti engelleyebilirdi..

(23.01.2007 21:57 ~ 24.01.2007 02:19)

sarıklı osmanlı mezarlarından korkmak

1.
osmanlı da ölmüş kişi erkek ise, taş ustalarının ellerinden çıkan mezar taşlarında bunu belirtmek üzere zamanın giyisi eşyalarından sarık, kavuk bazen de fes figürleri kullanılırdı. -kadınlar için çiçek, takı figürleri kullanılır ama bunlar başlıklar kadar dikkat çekici gözükmezler-
günümüzün şartlarında ise bu tarz başlıklar dini kimliklerle özdeşleşmiştir. kandilde tv deki imam, camiye namaza, cenazeye vs. gittiğinde gördüğün imam, diyanet işleri başkanı hep bunları kullanır.
islam devleti yıllarını konu alan resimler ve filmlerle de bu imajı pekiştiririz.
din aracılığı ile uhrevilikle özdeşleşen bu figürler, ölmek fikrine öbür dünya fikrini katmasıyla mezarlıklara ayrıca anlam yükler.
ayrıca mezarda yatan kişi ile ilgili bu belirgin göresellik ölüyü daha "canlı" kılar ve bütünden ayırarak öznel bir şekilde belirtir.
ayrıntılarla kurulan bağ ölüm ve ölüler ortamını vurgulayınca da, kişinin, ölüme, ölülere, öbür dünyaya, bu dünyadaki insan dışı uhrevi varlıklara olan inancı ölçüsünde korku baş gösterebilir.

ya da sır kapısını fazla kaçırmıştır

(09.03.2010 15:44 ~ 15:48)

süblimleşme

14.
mecazi manada kullanmak istersek, bir şeyin yaşayabileceği evreleri atlayarak sona ulaşması manasında kullanılabilir. mesela ilişkinin süblimleşmesi başlarbaşlamaz bir şeylerin ters gitmesi ve bitmesi,
bir insanın çocuk yaşta ağır bir iş hayatına başlaması,
yeni bir ünlünün 1ay içinde sonsuza dek unutulması,
bir dersten hiçbirşey anlamadan geçmek,
yeni alınmış birşeyin hala yeni sayılabileceği bir sürede kaybolması yada çalınması,
yeni tanıştığın potansiyel dostun nassau adasına taşınması... (bkz: daha gider bu)

(04.11.2005 05:08 ~ 27.10.2006 00:14)

amish

53.
haklarındaki her türlü iddia bir yana amishler ve diğer antimodern komünyel toplumlar hormonsuz, dalgasız, gdosuz, egzozsuz, radrasyonsuz, kanserojen katkı maddesiz, koruyucusuz bi hayat yaşıyorlar.
korkarım hepimizi gömücekler ve gölgelerin gücü adına dünyanın hakimi olacaklar.

korkuyorum sözlük.

(08.12.2009 09:03 ~ 23.06.2010 01:08)

avenue q

25.
"there is a fine fine line between love and waste of time" cümlesi gibi aforizmalarla dolu bir başyapıttır.

türkçesi;

"aşk ve vakit kaybı arasında ince/hassas (fine) bir çizgi vardır"


(23.04.2008 03:37 ~ 03:52)

avrupa birliği ve federalizm

1.

öncelikle (bkz: federalizm)

avrupa birliğinde, ilk kurulduğu zamandan bu yana, "olur da bir gün federasyonculuk oynar mıyız?" düşüncesi hep vardı.
bunu, sınıfın popüler çocuğu amerika birleşik devletleri nin özendirdiği varsayılabilir.
fakat 50 seneyi geçti, topluluk yapısından birlik yapısına 'terfi' eden ab, zaman zaman alevlenen tartışmalarla gündemine sokacakmış gibi yapsa da, bu konuda daha öteye somut bir adım atmadı.

avrupa birliğinde gitgide daha yoğun bir entegrasyon süreci yaşanmakla birlikte, özellikle son genişleme halkasıyla ciddi sıkıntılarla karşılaşılmıştır. yani -bırak federasyonu- mevcut birlik yapısının tam ve sürdürülebilir bir başarıya ulaştığını veya ulaşacağını veya en azından geleceğinin parlak olduğunu söylemek güçtür.
çeşitli konularda, fakat özellikle ticari odaklı olmak kaydıyla, birliğe üye ülkelerin ortak uyguladıkları düzenlemeler ve standartlar federalizm kokusu yayacakmış gibi dursa da, ulusçuluk üzerine kurulmuş olan avrupa kıtası ülkelerinde bu entellektüel eğilim kurumsal ve toplumsal olarak hala güçlüdür.

(15.02.2011 04:09 ~ 04:14)

uzaklar

38.
dünyanın en gidilesi memleketlerinin oluşturduğu cumhuriyettir.
rüyalara düşen aynalar oradan ithal edilir.
gayri safi ruhi geliri en yüksek, en yaşanılası yerdir hep orası.
gidildikçe de, gidilmedikçe de güzelleşen, gelişen topraklardadır.
hayallerin nüfus kütüğü oraya kayıtlıdır.

(07.09.2010 16:49 ~ 23:26)