conway's law

1.
bir yaratıcılık süreci sonucunda ürünler üreten kurumların, bu ürünleri üreten çalışanlarıyla olan çok güçlü bağına işaret eder.

melvin conway (programcı olduğundan olsa gerek) bu kabulünü, sistem tasarımı yapan şirketlerin yaratıcı ekibinin iç iletişimi üzerinde konumlandırır.

sanıyorum bu özel konumlandırma, böyle şirketlerde birden fazla kişinin katıldığı üretim süreçlerinin karmaşıklığı ve değişken fazlalığından kaynaklanıyor.

bu kabüle göre kişilerin kurduğu iç iletişim direkt ürüne yansıyor. diğer bir deyişle, ürün bu iletişimin şekillendirdiği bir süreçte tasarlanıyor.

sadece bir son kullanıcı olarak, bu sektörden kapsamlı bir örnek vermem çok güç. fakat, yine de kavramın pratiğine denk gelebilecek bir şekilde, conway abinin "vat dı fak aryu tolking ebout" diye tepki vereceği şöyle bir benzetme yapabiliriz;

bir prodüksyon ekibi: sanat yönetmeni, yönetmen ve fotoğrafçı olsun.
misal, elma daha çok yensin diye afiş yapacaklar.
sanat yönetmeni yeşil elma kullanalım diyor.
sonra fotoğrafçı yaptığı çekimlerde, bu elmayı beğenmiyor ve ekiple fikrini paylaşıyor.
bu sırada yönetmen, aslında daha iyi gideceğini düşünmesine rağmen, renk masterı yapmış sanat yönetmeni onu ikna etmiş olduğu için vazgeçtiği kırmızı elmayı çekelim diyor.
elma şekeri fetişi olan fotoğrafçı da hemen atlıyor.
sanat yönetmeniyse "aslında kırmızı da olur" diye düşününebilitesi varken, fotoğrafçının daha önce başka bişey için çektiği kırmızı elma fotolarını görmüş ve beğenmemiş olduğundan, onun iyi fotolar çıkaramayacağını düşünüyor ve ok vermiyor.
sonuçta ekip sarı elma da karar kılıyor.

burada esas ayırıcı nokta, bu üç insandan biri gitse ve yerine başka biri gelse sonucun değişeceğidir. çünkü başka insanlar başka iletişimler, ilişkiler kuracak ve bu durum ürünü etkileyecektir. misal, ekipte başka bir fotoğrafçı olsaydı kırmızı elmada karar kılınabilirdi.

tespitçi melvin kendi sektörüne dair ortaya koymuş olsa da, aslında diğer bir çok tasarım üretim ortamı için de kabul görebilir.

bu kabulden yola çıkarak şöyle de diyebiliriz;

bir şirketin ürünü gibi görünen/algılanan tasarım ürünleri, direkt o kişilerin hayat deneyimlerinden doğan bir sonuçtur.
yani

şirketler yoktur, tasarımcılar vardır.

*bir daha bilgisayarınızı açarken bunu bi düşünün derim.

(08.03.2010 21:25 ~ 21:30)

dahi anlamına gelen de

125.
sevgili dahi anlamına gelen d,

seninle tanışıklığımız biraz geç oldu biliyorum, malesef...
sen ilk ziyarete geldiğin gün ben sınıfta değildim sanıyorum.. ondan sonra da bi türlü denk gelemedik, aynı sınıfa düşmedik hiç senle. lisede sen ts seçtin zaten koptuk iyice.

ben de merak etmedim seni hiç. bi açıp bakmadım hakkında yazılanlara.
bu gelişemeyen dostluğumuzdan ilkokul hocam rezzan hanımı sorumlu tutuyorum. benimle layıkıyla ilgilenmedi hiç. varsa yoksa derste konuşmayın.. "-tufanla konuşma" der dururdu. sonra olmadı mı çat! eline cetvel.

neyse dağıtmıyım mevzuyu..

bu mektubumu senden özür dilemek için yazıyorum. sana özerkliğini vermediğim her cümle için özür dilerim.

seni kale almam çok eskiye gitmez. kazık kadar halimle, 2000'li yılların başında burcuyla tanışıklığımdan hemen sonradır.
ama sonra çok seviştik biliyorsun, da lara kadar geldi iş. çok geliştim inan.
buralarda da görürsün seni hırpaladığım eski entarilerimi. yapışık yapışık kalmışsın... üzülüyorum gördükçe.
işin ne editle deme ama bana, işim çok. ben de hayatta kendimi ayrı yazabilmeye uğraşıyorum..

neyse yani,
bu mektupla gönlünü almış olmayı umuyorum.

iki tarafı denizlerle kaplı huzurlu, serbest günler diliyorum sana.
yüzün hiç silgi görmesin.

-e lerinden öperim.

nik.
(10.03.2010 10:02 ~ 10:10)